Doğa ve İnsan İlişkisi
- Doğa ve İnsan İlişkisi
Doğadaki her canlı ile benzer ve farklı yanlarımız var. Biz farkında olsak da olmasak da soluduğumuz hava ile toprakla bir ilişkimiz var. Kültürle iklimle bir ilişkimiz var. Karasal insanın mizacı ile sahil insanı arasında fark oluşur. Etkileriz ve etkileniriz. Yerleşik hayatta olanla göçebe insanın beslenmesi farklılık olur. Bu da yapımıza, bağışıklığımıza, canlılığımıza duruşumuza, konuşmamıza daha birçok şeye yansır.
Makroda da, mikroda da bir nizam var. Bunu anlayabilirsek aslında doğa bize öğretir.
Şifayı nerde nasıl bulacağımızı. İnsanoğlu var olduğundan beri sağlık olduğu gibi hastalıkta vardı. Şifayı öğrenen bağışıklığını güçlendiren yaşadı. Zayıf olanlar doğal seleksiyonla elendi. Çevremizdeki her bitki de her hayvan da her mineralde yani yaratılan her şeyde bir şifa gizli. İnsanoğlu bir rahatsızlık yaşayınca dikkat etmeye araştırmaya başlar. O zamana kadar bilmez ki etkileşimde olduğu her şeyle bir bağı var. Çürük elma nasıl yanındaki elmaya çürüklüğünü veriyorsa biz de çevremizden şifa ya da zehir alıyoruz. Sanayi bölgesinde havadan zehir alırken, çam ormanlarında astım hastaları şifa bulabiliyor.
İnsanlık tarihinden beri şifa yolculuğu devam etmektedir. Lokman hekim gibi Sokrates gibi İbni Sina gibi birçok hekim yaşadı ve deneyimlerini öğrencilere Transfer etti. Yazılı hale geldi. Alman Dr Samuel Hahnemann da döneminde tıp sisteminin yetersizliğini gördü. Çok sayıda dil bilmesi ve eczacılık eğitimlerini de alması tarih raflarında olan geçmişten gelen bilgileri yeni bir disiplinde dizayn etmesinde etkili oldu. Benzer benzeri iyileştirir yasası üzerine Homeopatinin kurucusu oldu. Öğrencileri ve gönüllülerle geliştirdi. Günümüzde halen devam etmektedir.
Benzer benzeri iyileştirir yasası bizdeki damdan düşen damdan düzene gidermiş sözünü bana hatırlatır. Doğada bana benzeyeni bulabilirsem şifamı da bulmuş olurum. Kaba tabirle sakin, uysal bir yapım varsa daha bitkilere benzer bir tarzım var. Tam tersi rekabetçi, hırslı bir yapım varsa hayvanlara benzer bir tarzım var diyebiliriz. Ben daha kuralcı, disiplinli biriysem pek de duygusallığım yoksa o zaman minerallere benzer bir yapım var diyebiliriz.
Aslında doğadaki her maddenin bir ruhu var. Bu da bize şifa yolculuğunda nasıl yol alacağımız hakkında fikir veriyor. Örneklerle biraz daha anlaşılacaktır.
Sepia officinalis: Mürekkep balığının mürekkep torbasında bulunan kurutulmuş sıvıdan hazırlanır. Mürekkep balığı, iri gözleri ve durgun gövdesiyle bu yapıyı temsil eder. Yumuşak ve rahat bir mizaca sahip olma eğilimindedirler ve tüm izlenimlere duyarlı, aşırı derecede heyecanlı, endişeli kişilikleri vardır. Bir kadın remedisidir. Kadın hastalıklarında kullanımı daha yaygın.
Nux Vomica: Çin ve Doğu Hindistan’la Tayland’la Avusturalya’ya has her mevsimde yaprakları olan bir ağaçtan elde edilen ‘’Zehirli fıstık’’ çiğ bir şekilde tüketilirse zehirlidir. Homeopatik farklı işlemler sonrasında hazırlandıktan sonra, ilaç toksik değildir ve bebeklerden yaşlılara kadar kullanım için güvenlidir. Rekabetçi, azimli, sinirli ve başkalarının kusurlarına karşı hoşgörüsüzdürler. Sonunda, sinir yorgunluğu uyku güçlüklerine ve kokulara, ışığa ve sese karşı hassasiyete yol açar. Ağrılar kramp şeklinde ve hareketsiz yaşam alışkanlıkları ile durum kötüleşir. Nux Vomica' ya ihtiyaç duyanlar aşırı şeyler yapan çalışmaya, yemeğe, kahve, uyarıcılar ve alkole aşırı düşkün olurlar.
Phosphor: Bu homeopatik ilaç, kırmızı amorf fosforun toz haline getirilmesiyle hazırlanır. Öğütme işlemi, kırmızı amorf fosforun tıbbi özelliklerinin çıkarılmasına yardımcı olur. Fosfor özellikle uzun boylu, ince, dar göğüslü kişiler için uygundur. Çoğunlukla açık tenli, sarı veya kızıl saçlı ve narin kirpiklere sahiptirler. Doğadaki sinirlilik ve hassaslık bunların arasında belirgindir. Aynı zamanda çok hızlı büyüyen ve kamburlaşma eğiliminde olan genç insanlara da uyarlanmıştır. Bunun dışında kanama eğilimi olan kişilere de uygundur.
Mizacımızın da hastalıklarımızın da bir yansıması doğada bulunmaktadır. Bu yansımaları doğru okuyabilirsek şifayı da bulabiliriz.